KPSS Süreci ve Ders Çalışma Tekniğim

Kudretli Puanlı Sorular Sistemi

KPSS’de bölümünüz adına atanacak kadar puanı alamamaktan daha kötü bir şey varsa o da atamanız yapılmadığı halde tekrar KPSS’ye çalışmak zorunda olmaktır. KPSS kazanılmaz. KPSS’de X puan alan kazanmış sayılmaz. KPSS’de Y puan alan başarılıdır diye bir şey de yoktur. Aynı şey bu durumların olumsuzları içinde geçerlidir. KPSS sonucunda ya zaten hakkınız olan bir atama ile karşılaşırsınız ya da hakkınız olan atamanın yapılmaması durumuyla.

KPSS’den 70 alıp atanmış bir öğretmen KPSS’yi kazanmamıştır. 100 alıp atanmış bir öğretmende KPSS’yi kazanmamıştır. 50 alanın atandığı, 98 alanın atamasının yapılmadığı bir ülkede KPSS hiçbir şeyin ölçütü değildir. Hele hele de iletişim becerileri ve öğretmenlik mesleki yeterliliğin.

Ataması yapılmayan öğretmenler kadrosunda bende bulundum 1 sene. Şükürler olsun ben 1 senede kurtuldum. Daha uzun süre kalan arkadaşlara da Allah’tan yardım diliyorum. Atamamın yapılmadığı süreçte gerçekten çok büyük sıkıntılar çektim. Daha uzun süre ataması gerçekleşmeyen arkadaşları da iyi anlıyorum.

Eğer atamanız gerçekleşmezse neler olacak? Sürekli değişik sorularla karşı karşıya kalacaksınız. Siz açıklamaya çalışacaksınız ancak karşı taraf zaten iletişime kapalı bir şekilde geldiği için anlattıklarınızı anlamayacak. Ya da cehaletinden dolayı anlayamayacak. Örneğin; “… kadar öğretmen atandı, sen neden atanamadın?” diye soracaklar. Ancak bu soruyu öyle bir soracaklar ki sizi ezerek, aşağılayarak, siz gerizekalısınız da ondan kazanamıyormuşsunuz gibi…
Siz başlayacaksınız; işte bizim norm açığımız, norm fazlamız, kontenjan, atama, puan, sıralama vs… sadece suratınıza aşağılar ifadelerle bakacaklar o kadar.

Karşılaşılacak diğer sorular: Hala atanamadın mı? Yine mi olmadı? Filancanın işi var oraya gir başla bari. Sen şimdi üniversite mezunuyum diye fabrikaya da girmezsin. Dersane- özel okul vs.. başvur. Bari askere git, aradan çıksın vs. vs.. gibi abuk sabuk ifadelerle sorularla karşılacaksınız. Bunların hepsine hazırlıklı olun.
KPSS Sürecini Nasıl Yönettim?

KPSS elbette zor bir süreç. Yukarıda da dediğimiz gibi özellikle birden fazla yıldır hazırlanıyorsan daha da zor bir süreç. Evvela kitaplarda yazdığı gibi her gün şu kadar saat, bu kadar ders vs… filan bunların hepsi hikaye. Bunların hepsini bir kenara atacağız. Duyduğumuz bütün ders çalışma tekniklerini kafamızdan sileceğiz hepsi yalan. Bir öğretmen adayının bu tarz şeylere hiç ihtiyacı yoktur. Öncelikle herkes kendi ders çalışma programını kendi sistemini kendisi hazırlayacak ve mümkün olan en esnek şekilde hazırlayacak. Hangi derse ne kadar ağırlık vereceğini, nasıl bir çalışma izleyeceğini kendi belirleyecek. Sonra ufak ufak kendini sıkmadan çalışmaya başlayacak. Özellikle söylüyorum kendinizi ders çalışmaya zorunlu gibi hissederseniz başarılı olamazsınız. KPSS’yi, soru çözmeyi oyun oynama gibi algılamaya, bu işten zevk almaya çalışırsanız başarılı olursunuz. Bu da ancak şahsınıza en uygun ve olabildiği kadar esnek bir çalışma ile olur. Çok değil verimli çalışma önemlidir.

Ben nasıl çalıştım?

İlk başlarda haftanın her günü ders çalışmıyordum. Bu süreç alışma sürecidir. Alışma sürecinde konu anlatımlarına bir şey diyemem ama sizlere tavsiyem bildiğiniz konuların kolay terslerini çözerek geçirmeniz yönündedir. Bu çerez sorular dediğimiz tipte soruları çözerek alışma sürecini geçirdikten sonra sürecin ortalarında her gün soru çözüyordum, bir arkadaşımla birlikte soru cevap çalışması yapıyordum. Soru cevap çalışmaları konu çalışmaktan çok daha etkili oluyor. Bu esnada sohbette ettiğimiz için hiç sıkılmıyordum. Sürecin sonuna doğru yine çalışmalarımı biraz gevşettim.

Ders çalışırken konularını iyi bildiğim, hiçbir zorluk yaşamadığım derslerin sorularını müzik veya dizi eşliğinde çözüyordum. Böylece dizilere ayrıca vakit ayırmama gerek kalmıyordu. Genel kültür, genel yetenek derslerini hep birlikte götürdüm. Türkçeye özel olarak hiç vakit ayırmadım. Denemeden denemeye Türkçe çözdüm. (Türkçe konularına hakim olduğum için)
Matematik dersine özellikle her gün soru çözdüm. KPSS’de Matematikten 2 yanlış yaptım. Matematiğin bütün konularına hakimdim ancak hızda önemliydi ve çözmem gerekiyordu. Tarih dersine soru çözerek ve soru cevap çalışması yaparak çalıştım. Coğrafyaya ise okuma ve soru çözme ile çalıştım. (Coğrafyayı 18’de 18 yaptım) Vatandaşlık hiç çalışmadım. Sene boyunca denemelerde de 1-2 net yapabiliyordum sadece. Ancak son gece vatandaşlık çalıştım ve 9 soruda 9 doğru yaptım.

Eğitim bilimleri derslerini asla birlikte yürütmemek gerektiğine inanıyorum. Birbirine çok karışıyor. Aynı ifadeler farklı derslerde farklı anlamlara gelebiliyor. Bu nedenle bir eğitim bilimi dersi bitmeden diğer derse geçmedim. Özellikle Öğrenme Psikolojisi, Gelişim Psikolojisi ve Ölçme Değerlendirmeye ağırlık verdim. Öğretim Yöntem ve Tekniklerini son hafta çalıştım.
90.13 puan alarak atandım.

Daha önce yukarıda da belirttiğim gibi bu söylediklerimin hepsi hikaye. Herkes kendi çalışma stilini kendi oluşturmalı. Programını kendi yapmalı. Ben yalnızca örnek olması adına yazdım.

Herkese başarılar dilerim.

#Çare Eğitim

Eğitim herhangi rütbe veya kademede görev alan herhangi kişilerin bile bir araya geldiklerinde konuşabilecekleri en ciddi konudur. Ancak artık Türkiye’de eğitim konusu o kadar laçkalaşmış ki herhangi bir uzmanlığı olmayan kişiler altından üstünden atıp tutuyor, hatta eğitim konuştuğunu sanarak saçmalıyorlar.

Sayın Başbakan geçtiğimiz günlerde katıldığı bir programda “eğitimde reform yaptık” ifadesini kullandı. Türkiye’de insanlar çeşitli görüşlere, ırklara, dinlere, dillere, renklere vs… mensup olabilirler ama hiç kimse “bokunu ellemiş deli” değil. Hepimiz sistemin içinden geldik, bir şekilde içindeyiz neyin ne olduğu somut olarak ortadadır. Eğitimde reform yapmak ABD’nin 80 sene önce uyguladığı eğitim modelini uygulamak mıdır? 4+4+4’e oradan 1+8+4 e en son 3-5-2’ye geçmek midir? Bunlar mı reform? “Finlandiya da uygulanan eğitim modelini getirdik” Finlandiya’daki fiziki olanaklarla seninki bir mi? Aç Tavuk! Kendini buğday ambarında mı sanıyorsun?

Değerli arkadaşlarım;
Bu memlekette tebeşiri, prizi olmayan okul var! Bakın tablet, akıllı tahta, bilgisayar demiyorum. Samimi söylüyorum bu memlekette tebeşiri olmayan okul var ve karşısında cevap veren kimse olmadığı için sayın başbakan atıp tutuyor, eğitimde reform yaptık diye.

Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH PROJESİ) adı altında bir çalışma başlatıldı Türkiye’de yıllaaaar yıllaar önce! Güya her öğrenciye tablet bilgisayar verilecek, sınıflarda akıllı tahta olacak okullarda teknolojik alt yapı oluşturulacak ve teknolojiyle iç içe bir eğitim verilecekti.
Elbette yapılmadı. Yapılmayacak da, yapamayacaklar da.
Samimi değiller çünkü. Seçim zamanları ortaya böyle şeyler atarak birilerini kandırma peşindeler. Iğdır’daki Yenidoğan İlköğretim Okulu’na giden öğrencilerin ayağına giymeye çorabı bile yok, okullarının duvarları hayvan gübresiyle sıvalı sen benim karşıma geçmiş tablet bilgisayar diyorsun. Arkadaşlar lütfen biraz mukayese edin.

Kaldı ki; Teknolojiyi üreten veya ekonomisi bizden kat kat daha iyi olan ülkeler bile böyle ütopik söylemler içerisinde bulunmamışlar; biz bu konuda acaba ne kadar samimiyiz? Teknolojik bir eğitim verilmesi konusunda ne kadar samimi olduğumuzu ise Bilişim Teknolojileri Öğretmenleri’nin hallerini incelerseniz anlarsınız.

Başka bir sorunumuz ve çözüm önerimiz ise şöyle; Eğitim bir güdülenme işidir. Dışsal süreçlerden çok, içsel olması önemlidir. Peki biz eğitimi içselleştirebiliyor muyuz? Hayır. Bir kere ilkokul 1. sınıftan itibaren çocuklar öğrendikleri şeyleri ya da öğretilmeye çalışan şeyleri niçin öğrenmeleri gerektiğini bilmiyor ki?

Her sene okullar açılmadan 1 hafta önce bütün öğrenciler okula toplanıp; eğitimin önemi, niçin eğitim almaları gerektiği, eğitimli insanların neler yapabileceği, örnekleri anlatılıp eğitim gibi kelime olarak soyut kalan bir kavramın somutlaştırılıp içselleştirilmesi sağlanabilir. Üst düzey uyarılmış halindeki bireyler harekete geçirilmelidir. Öğrencilerin güdülenmişlik düzeylerini artırmalıyız. Bu 1 haftalık süreçte öğrencilere bu sene neler öğreneceklerini, bu öğrendiklerinin ne işe yarayacağı ve günlük yaşamda nerelerde kullanabilecekleri aktarılıp güdülenmeleri sağlanır. Önemli olan bunların lafta kalması, dümdüz anlatılıp geçilmesi değildir. Öğrencinin bunu içselleştirmesini sağlamaktır. Bu konuda son olarak ayrıca yıl içerisinde okulda yapılacak olan Kültür (geziler vs.), sanat ( resim, müzik yarışmaları), edebiyat (şiir, kompozisyon, münazara vs.) ve spor faaliyetlerinin neler olacağı öğrencilere anlatılır.

Başka bir eğitim sorunumuz ise eğitim her kademesinde (ilk-orta ve yüksek öğretim) ve her branşında karşımıza çıkan terimsel ifadeler sorunudur. Bilimin dili günümüzde İngilizce olduğundan ve terimsel ifadelerin çoğu İngilizce ya da Latince olduğundan özel olarak incelenmediği taktirde o terminolojik ifadelerin öğrenilmesi güçtür. Genellikler öğretmenler veya akademisyenler bu kavramların evvelce bilindiğinden yola çıkarak derslerini anlatmaya başlarlar. Ancak eğitim bütünsel bir süreçtir. Terimsel ifadeleri bilmeyenler muhakkak geri kalırlar. Bu nedenler her dersin konularına geçilmeden önce ilk ünitesinde verilecek eğitim o ders ile ilgili o sene işlenecek konularda geçen terimlerin anlamı, nerelerde kullanılacağı şeklinde “terminoloji ünitesi”dir.

Eğitimle ilgili kızlı-erkekli davası, uzaktan eğitimle ilgili problemler, Türkiye’de eğitime bakış açısı vs. eleştiriler ve çözüm önerilerimi uzar da gider. Bu konulara girmeden önce “öğretmen atamalarıyla” ilgili gerek iktidara gerekse muhalefete nacizane bir eleştiride bulunup konuyu kapatmak istiyorum.

Sayın Milletvekilleri, siyasi parti başkanları;

Meydanlarda bağıra çağıra naralar attığınız konu “EĞİTİM”dir ki asla çocuk oyuncağı olmadı. Rant sağlamaya çalıştığınız insanlar ki “İşleri Eğitim Olan Öğretmenler” sizin asla rant kapınız olmayacaklar!

Seçim ya da atama zamanları iktidar partisi yetkilileri ya da başbakan (burada iktidarın kim olduğu önemli değil; hangi parti olursa olsun) size 10 bin atama hadi sevinin, hadi yine iyisiniz 40 bin atama, lütfettik 25 bin öğretmen atadık, bizi kimse eğitim politikamızla yargılayamaz, şu kadar yılda şu kadar öğretmen atadık vs. gibi söylemlerle ortaya çıkıyorlar.

Muhalefet partilerinin milletvekilleri ya da genel başkanları ise; vay efendim ne kadar öğretmen açığı var şu kadarcık mı atama yaptın, sen de adam mısın, öğretmenler sokakta işsiz dolaşıyor vs.. gibi söylemlerle ortaya çıkıyorlar.

Bir kere bir şeye netlik kazandıralım. Bu memlekette geçtiğimiz yıllarda 98 alan bir Fizik Öğretmeni atanamadı mı? ATANAMADI.
Ancak 40-50 puanlarla muhtelif branşlarda öğretmen alımı yapıldı mı? YAPILDI.

O zaman KPSS Öğretmenler için bir başarı kıstası değildir! Bu, bu kadar da nettir. Ayrıca KPSS Öğretmenlik mesleğine ve onuruna yakışır, adaletli bir sistemde değildir.
Bu doğrultuda atanamayan öğretmen yoktur. Öğretmen arkadaşlarım görevde olsun, dışarıda olsun hepsi öğrencilerine kavuşmayı tek tek alınlarının teriyle hak etmişler. Bu doğrultu da hata, sorumluluk adı her neyse tamamen devlettedir. Atanamayan öğretmen yoktur, devlet tarafından ataması yapılmamış öğretmen vardır. O kişinin atanamamış olması yalnızca devletin problemidir.

İktidar ve muhalefet bu laf yarışındayken bir takım kendini bilmez öğretmen arkadaşlarımızda onların bu oyunlarına alet oluyorlar. Bizim derdimiz 10 bin atama, 20 bin çıkartma, 40 bin ekleme değil. Biz eğitimciyiz arkadaş. Siyasilerin eğitimle alakalı konuştukları tek şey seçim zamanları öğretmen ataması.

Kimse çıkıpta;
– Biz eğitimde yenileşmeye gideceğiz. Şu şu şu materyalleri şu şu şu şekilde, şu şu şu müfredatla birlikte işleyeceğiz. Bunun için gerekli maddi kaynaklarımızı şuradan karşılayacağız
– Öğretmenlerin sosyal hak ve güvenliklerinde, maaşlarında düzenlemeler yapacağız.
– Yıllar içerisinde sönüp giden meslek itibarına, iade-i itibar edeceğiz.
– Okulların fiziki alt yapılarını ivedi şekilde iyileştireceğiz.
– Öğretmen yetiştiren okullar ve yüksek öğretim kurumlarınca yalnızca xxxx yılları ile yyyy yılları arasını kapsayan “EĞİTİM PLANI”mız çerçevesinde gerekli görüldüğü kadar öğretmen yetiştirilmesini sağlayacak ve yetiştirilenlerin her birinin mezun olduklarında göreve başlamasını sağlayacağız. Öğretmen talebini ve arzını dengeleyecek kimseyi mağdur etmeyeceğiz.
vs. vs. şeklinde SOMUT VE SORUNUN ÇÖZÜMÜNE İLİŞKİN ŞEYLERDEN BAHSETMİYOR. NE MUHALEFET NE İKTİDAR!

Herkesin ağzında bir sakız, ATAMA DA ATAMA. Atamanız batsın. 300 binden fazla adam var benim gibi öğretmen ama işsiz. Al 10 bin kişi, al 40 bin kişi. Hadi beni de al. Geri kalanlar?
Yeni yetiştirilenler?
Öğretmen okulları, Eğitim Fakülteleri, öğretmen olma umuduyla formasyon verdiğin Fen Edebiyat mezunları?
Diğerleri ne olacak?

Cevap: Ortada kalacaklar. Ama bir paragraf üstte saydığım gibi yaparlarsa işler yoluna girer, kimse mağdur olmaz. Öğrenciler, öğretmenler hatta veliler bile eğitim sistemine dahil olur. TÜRK TOPLUMUNU BİLGİ TOPLUMU yaparız.

SİYASETÇİLERİN DE SAMİMİYETLERİ İŞTE BU KADAR NET(!)

Net ki; üniversitelerin problemleri, bilim üretmemesi, üniversite öğrencilerinin problemlerini bıraktık, evlerde kimlerle kaldığını konuşuyoruz.
İlk ve orta öğretimde eksiklikler nelerdir, nasıl geliştirebiliriz’i bıraktık, kızlarla erkekler niçin aynı sınıflarda okuyorlar onu tartışıyoruz.

İçimi döktüm, oh be dedim. Bu yazıyı buraya kadar okuyan herkese ayrıca teşekkür ederim. Hatalarımız, yanlış söylemlerimiz, bilgi eksikliklerimiz olabilir. Biz yalnızca kendi kişisel görüşlerimizi ve önerilerimizi dile getiriyoruz. Elbette düşünceler geliştirilebilir. Saygılar.